zindan iki hece: GAZZE






RABBİM
İSRAİL'İ KAHRET!
KAHRET YA RABBİ
KAHRET YA RABBİ
KAHRET YA RABBİ!

filistin bir sensin garibi bu dünyanın
bir ben...

imanın şartını 6 bilenlere bir 7.si : FİLİSTİN
islamın şartını 5 bilenlere bir 6.sı : FİLİSTİN

İMANI VE İSLAMI KURAN BİLENLERE : HER AYET HER YER HER GÜN : FİLİSTİN!
[ içeri buyrun ]

uyanmasın...




"çocuk e harfine yaslanmış uyuyordu (ismet özel)"

aşktan yana söz duyunca ben hep seni düşünürüm
Aşktan yana söz duyunca,
Ben hep seni düşünürüm
Uçsuz hayeller boyunca
Ben hep seni düşünürüm

Yıldızlar kayar yüceden;
Renkler sıyrılır geceden;
Yüreğim sızlar inceden;
Ben hep seni düşünürüm

Aklın ucu değer hiçe;
Yol ararım içten içe
Kainat uyur sezsizce,
Ben hep seni düşünürüm

Korkunun bittiği yerde
Haz duyarım perde perde
Bir mezar görsem bir yerde,
Ben hep seni düşünürüm

Zaman hep sonsuza akar;
Meyve dökülür, dal kalkar
Çiçeklere bakar bakar,
Ben hep seni düşünürüm

Rüzğar eser ilden il'e;
Sağlıkta bitmez bu çile
''Var'' dan öte, ''Yok'' ta bile
Ben hep seni düşünürüm
[ içeri buyrun ]

alice'in diyarı

ifrat ile tefridin baş döndürücü cazibesinden

itidalin sakinliğine doğru yolculuktur

benimkisi

itidalin boşluğuna düşmek gibi gelse de

başlarda

aslında Alice'in harikalar diyarına inişidir

inişim.

ve benim inişimle yok olmuştur

tüm merdivenler.



ve dün gece veya sabaha karşı 3 sularında dinlediğim - günde 10 bardak çay içmemden kaynaklanan bir durum olduğunu düşünüyorum- hemen sözlerini telefona mesaj olarak kaydettiğim ve hiç vakit kaybetmeden ertesi gün -yani bugün- arşivime eklediğim şarkı mıdır türkü müdür tam olarak bilmiyorum ama türkü tadında şarkı diyebiliriz, sizlere sunuyorum sözleriyle...

Bu yarayı ta ezelden beri tanırdım
Bir kaşı karaya kul etti beni
Ben bu derdi yere çaldım sanırdım
Bir kuru çalıya dal etti beni
Mendilimde kimin ismi oyalı
Bilemedim senin aslın nereli
Söyle güzel bende olam oralı
O kömür gözlerin deli etti beni
Yüce dağlar gibi başim kar idi
Bir incecik yel vurduda eridi
Dilim dönse bir kelamım var idi
Yüreğime bastı yol etti beni
[ içeri buyrun ]

ey selahaddin!

aklımda şöyle bir bayram mesajı yazma fikri vardı:
bu bayram,
hayvan boğazlanmasın diye kurban! paralarını düzenin kurumsal suç aletleriyle bilenmiş kurumlara verenlerin,
kurban etinin yanına rakı iyi gider diyenlerin,
değil...
bu bayram
din-kurban etlerinin dağıtımını kastediyorum- dil ırk isim nam mezhep non-mezhep(bu da bana ait bir kavram) cemaat tarikat alt sınıf üs sınıf hane bölge ülke şehir dağlı şehirli kırsal aristokrat hiçbir farkın önemi olmadan aynı "eylemde" bulunanların bayramı.

sonra babamın arkadaşı Murat Bey amcayla bir muhabbette, islamı anlatmada yanlışları anlatıp olmaması gerekenleri anlatacağımıza direk doğruları koysak ortaya, direk doğrulardan bahsetsek sonucuna varılan bir diyalogla vazgeçtim. yanlışlar, kusurlar, eksikler daha bir üst seviye tartışma, paylaşım mevzuu sanki, daha bir akademik.

bundan dolayı diyorum ki tüm kardeşlerimi seviyorum. kendine müslüman diyen herkesi. dini tamir davasında din tahripçileri gibi gereksiz tekfirlere gerek duymadan, her türlü yeniliğe, yeniye karşı olanları da kucaklıyarak, herkese ve herşeye rağmen ALLAHU EKBER diyen tüm ehli secdeyi kucaklıyor, bayramları kutluyorum.

kafirleri de seviyorum -laikleri bile :)-, küfürlerini değil insan olmalarıdan kaynaklanan tüm mümin eylemlerini.
lakin kafirlerle zalimleri aynı kefeye koymadan. zulme ve zalime karşı şedid...

evet kardeşlerim sizlere bol LEBBEYKli bayramlar diliyorum.



halid bin velidin işten çıkarıldığının belgesidir.
çağımızı çaldılar bizden
çağımızı çaldılar
nebinin evinden fatıma-i zehrayı çaldılar
ey selahaddin kuranın ilk nüshasını sattılar
alinin gözlerindeki hüznü sattılar
ey selahaddin
seni ve bizi toptan sattılar açık arttırmada
arabın geleceğini çaldılar bizden
şamı fethettikten sonra işten çıkardılar halidi
cenevreye elçi olarak atadılar
siyah fötr şapka giyiyor artık o
sigara tüttürüyor
havyar yiyiyor
fransızca homurdanıyor
avrupalı sarışınlar arasında kağıttan bir horoz gibi geziniyor
hayret hayret
nasıl da evcilleştirdiler bu kureyşli komutanı
kahramanlarımız işte böyle iğdiş ediliyor ey yavrum
endülüs işi paltosunu çaldılar tarıktan
nişanlarını aldılar çıkardılar ordudan
güvenlik mahkemesine verdiler
zafer suçundan yargıladılar
zaferin sakıncalı bulunduğu bir zaman geldi
yavrum
öyle bir zaman mı geldi artık
askeri mahkeme kapılarında suçlanmış durur kılıç
öyle biz zaman mı geldi ki
gülle karşılıyoruz israili
binlerce güvercinle
milli marşlar
hiç bir şey anlamadım yavrum
hiçbir şey anlamıyorum
güneşi rehin verdiler tefecilere
karaborsacılara sattılar mehtabı
ömerin kılıcını kırdılar
ayaklarından astılar tarihi
ayaklarından astılar tarihi
sattılar atı
beyaz örtüyü sattılar
gecenin yıldızlarını sattılar
ağaçların yapraklarını
bedevilerin gözlerindeki karalığı sattılar
tuzağa düşürmeden önce çocuklarımızı düşürttüler
tarihin doğum yapmasını önleyen haplar verdiler bize
şamın bağdat olmasını engelleyen aşılar yaptılar bize
filistinin yarası hurma bahçesine dönüşmesin diye haplar verdiler bize
mourinho verdiler atı öldürmek için
katletmek için şahlanışı yahut
şarap içirdiler bize insanı konumsuz kılmak için
sonra vilayetlerin anahtarlarını verdiler bize
ve kral diye atadılar bizi kabilelere
ey selahaddin
işitiyor musun radyo yorumlarını
kulak veriyor musun bu apaçık alçaklığa
yiyeceklerini yediler
ve işediler arabın güzel çağının yüzüne
sahneye konan bu oyun nedir
kimdir kadife perdenin duvarlarını çeken
yazarı kimdir
bilmiyoruz
yönetmeni kim
bilmiyoruz
kimselerde bilmiyor yavrum
onlar ki kulislerin ardındalar
vatan denen kadına tecavüz ediyorlar
... satıyorlar
satıyorlar gözlerindeki bahçeleri
göğüslerinin penceresinde ezelden beri iyileşen kuşları satıyorlar
vatanın nesi varsa bir duble viskiye satıyorlar
çağımızı çaldılar bizden
bedevinin bağrında yanan koru söndürdüler
bütün dağlara satılık levhası astılar
teslim ettiler buğdayı zeytini ve geceyi
portakalım kokusunu görülmeyi yasakladılar düşlere
şiir yazan bütün kuşları hapse tıktılar
öyle bir zaman mı geldi
silah sandığı taşıyan herkes
afyon sandığı taşıyan gibi mi yavrum
öyle bir zaman mı geldi artık
ikiz mi oldu özgürlükle tutsaklık
öyle bir zaman mı geldi artık
yapan ellere zıt yapılan iş
öyle bir zaman mı geldi artık
söylenen söz söyleyen dudaklara zıt
ey selahaddin
ey selahaddin
döneklik çağıdır
kavi kabilecilik kabarması
ebubekirin evini yaktılar
nebinin ailesine el uzattılar gece vakti
kureyşin ileri gelenleri
ecnebilerin bulaşıklarını yıkar oldular
ey selahaddin
söz ne işe yarayacak bu batını çağında
ve neden şiir yazalım ki
unutulmuşken arabın sözü
[ içeri buyrun ]

george benson/everything must change

cidden yok bu dünya da o kadar çok şey, bir yaşamak bir ölüm.

ve herkes herşey gibi ben de değişiyorum. tüm eldeki sıfırları bırakıyor tüm kesirli sayıları toparlayarak değişiyorum... şu an tarık tufan diyor ki radyoda: söylediğim herşeye şerh düşme ihtiyacı hissediyorum. al benden de o kadar tarık abi.





Everything must change,
nothing stays the same.
Everyone must changenothing stays the same.
The young become the old,
mysteries do unfold.
'Cause that's the way of timenothing and no one goes unchanged.
There are not many things in life you can be sure of.
Except:Rain comes from the clouds,
and sun lights up the sky,
and humming birds do fly.
Winter turns to spring.
Wounded heart will heal.
Never much too sooneverything must change
The young become the old,
mysteries do unfold.
'Cause that's the way of timenothing
and no one goes unchanged.
There are not many things in life you can be sure of.
Except:
Rain comes from the clouds,
and sun lights up the sky,
and humming birds do fly.


herşey değişir
hiçbirşey kalmaz aynı
herkes değişir
kimse kalmaz aynı

gençlik gider gelir ihtiyarlık
ve tüm sırlar açığa çıkar
ve öyle biz zaman gelir ki
ne bir saat ertelenebilir
ne de bir saat öne alınabilir
- aslı: öyle bir zaman ki hiç kimsenin ve hiçbirşeyin değiştiremeyeceği-

inan bana
yok bu dünyada o kadar çok şey
bulutların yağmur ağlaması
güneşin gökte ışıldaması
kuşların uçması
dışında.

kışlar bahara döner
yaralı kalpler şifa bulur
ama daha fazlası değil
evet, herşey değişecek.
[ içeri buyrun ]

bir ögrencinin çekisi







bir öğrencinin çekisi...
aslında ben bu yazının üstüne güzel bir gözyaşı edebiyatı yapardım. ama yapmıyorum. herşeye rağmen devam diyoruz bizler.

bu yazı ayrıca yıldız teknikle istanbul teknik arasındaki farkları anlamak açısından da gayet manidardır :) bu arada dostum - aşağıdaki yazının yazarı olur kendisi- yani bir benden bahsetmemişsin, yıldız camiiyi şahit tutmuşsun, beni atlamışsın. ne sinir etmiştin beni o zamanlar, büyük ihtimal ben de seni :)
az mı kahrını çektim senin...

"Geri doğru sayıyorum…

Nasıl başladığımı hatırlamıyorum ya da ne zaman. İkinci sınıfın sonları üçün başlarıydı heralde okul sonrasını planlamam. İlk hayalim boğaziçinde yl yapmaktı bir “hayal” için oldukça iyiydi. Ama ayakları sağlam basan türden olduğunu söyleyemem. İlk yirmiyedi kredi ders alışımı hatırlıyorum. Yirmiyedi kredi ders alıyordum ama Cuma günlerim boştu ya da deneylerim vardı arada bir boş olurdu o arada da eve kaçardım.
Onca dersin sınav haftası daha korkunçtu bir haftada dokuz sınava girdiğimi her sınava (bizde sınavlar akşamları da olabiliyordu) gündüzden başlardım çalışmaya. Ama Allah için ders ekmişliğim yoktur tövbeliydim. Velhasıl dönem sonu bir dersten kaldım üçünden koşullu geçtim. Çıkan sonuç bölü verilen emek işleminden minumum verim olduğu ortaya çıkmakta. İkinci dönem, yaz okulu derken son sınıfa hasbel kader istediğim gibi başlayabildim.
Son sınıf baştan aşağı fiyasko zaten tekrar hatırlamak istemiyorum. Düşünüyorum acaba plan mlan yapmayıp akışına bıraksaydım ne olurdu? I. Mezun olamazdım, ıı. Depara kalkıp derece yapardım. Gaybi Allah bilir tabi.

Metne sebep itü maceram son sınıfta şekillenmeye başladı üds, kpds’den itünün istediği seviyeyi tutturma çabaları, yükseğe uygun ders seçimi vs. bu arada boğaziçinden niye vazgeçtik? Yemedi tabi yirmiiki yaşında hazırlık okumak. Hani buradan kabul edildim de hazırlığı mı kaldı durumu ortaya çıkabilir doğrudur teşebbüs etmediğimden deneseydik ne olurdu meçhul. “gaybi Allah bilir” Boğaziçinden kabul edilememe, sınavını geçememe ihtimallerinden daha muhtemel olan itüye doğru kaydık. Bir dakika niye Boğaziçi demişiz? Boğaziçi dedik çünkü orda örtümüzle, onurumuzla okuyacaktık. Bizim için kıymeti öss deki yerleşimi değil “özgürlüğü” anlamlı idi. İstanbul üni.de öyle olaydı daha düşük demez kapısında biterdim. Öyle olsun bitmezsem şerefsizim.

Dönem sonu, yumurta kapıya dayandı başvurular başladı…
Aslında kendime çok da ihtimal vermiyordum. Bu itü hevesi de bildiğim bir büyüğümün itüde yl yapması ile ortaya çıktı. Onu aldılarsa demekki mümkün demiştim ama o sırada bir ayrıntıyı bilmiyordum.
Beni bu kılıkla almayacaklarını ciddi ciddi düşünüyordum. Ama mülakata kadar işi götürmeye kararlıydım. Ta ki Yıllar sonra efendim biz de başvuracaadık almazlar diye şey etmedik .. mazlum edebiyatına başvurmayalım .
Bize direnmek yaraşır gerekirse kapıdan kovulmak ama pes etmemek.
Birinci hedefim şu zıkkım işe başvurabilmekti. Ama ilk etapta onu da beceremedim. bana referans olmazlar tırı vırı bir ton mesele çıkardım. Başvuru süresi bitti ki olmadı başvuramadım deyip üzüldüm, ağladım. Yıldız camii şahittir buna.
İşte o an.. Ne oluyor lan?! Fani dünyanın fani işi değer mi bu gözyaşına dediğimde vay ben nasıl kendimi bağladım bu kadar dünyaya diye başa döndüm. Hırs yapmışım yahu. O gün aklım başıma geldi . siz bir plan yaparsınız Allah da bir plan yapar tabii Onunki tutar. Müslüman unutmamalıydı bunu.. insanız neticede nisyana müptelayız bir yerde.
Sonra sakinleştik var mı bu işte rıza, hayır mı şer mi bir daha sorgulayalım derken
Allah’ın gözetici olduğunu kulundan haberdar olduğunu ve bana gör dediği bir vaka oldu.
Başvurular bir gün uzatılmıştı. Ben böyle olaylara çok takılırım, anlamlandırırım.
Bu sefer dedim son şans ve artık hırs ile istemiyorum bu işi. Hatırlarım o gün aydınlatmadan da finalimiz vardı. Referanstır, sicil kağıdır bir gün de toparladım. Ön kayıt ücretini de borç almıştım. (150 ytl dir tarihe not düşüle. )Ve mesainin bitimine yarım saat kala tüm belgelerle (ing. Hariç) başvurumu tamamladım. Aa burada bir ayrıntı daha vardı. Başlangıçta sadece kontrol ve otomasyon vardı başvurumda sonradan mekatronik ikinci sıradaki yerini aldı. [ İnsan hayatına dışarıdan bakınca kaderin ne olduğunu cüz-i külli iradenin ne olduğunu mükemmel görebiliyor. ]

Mülakatla ilgili kısmı geçiyorum.
O kadar uğraşıp emek verince insan gerçekten bağlanıyor. o gün sonuçlar belli olduğunda ismimi göremeseydim muhtemelen üzülürdüm. Kendi tabirimle “canımdan can gitmezdi” zira o ara giden gitmişti……

Ve uzun süren beklemeden sonra kesin kayıt yaptırabildik. Proftan da sınır olan altmışbeş ile geçmiş olmam da ayrıca ilginçtir.

Resmen itülü olduk ama biz de tereddüt bitmez. Derse girebilecek miyiz? Sorun çıkar mı ıvır zıvır.
Basıp gelecektik vukuat olursa ..
Olmadı çok şükür uzun bir süre uzaylı muamelesi görmedim değil itüde benim model şapka pek moda değil ondan heralde..

Netice-i meram..

Engebeli bir girişim olan itüden hızlı bir şekilde ayrılacak gibi görünüyorum.
Yıldızın rahatlığından sonra bünyeme aykırı gelen her hafta ödev, canım isteyince sınav yaparım kimseye de duyurmam stili beni aştı tabii.

Hal itibariyle ortalaması yetmiş olan bir adet matematik dersine on vize notu ile devam etmekteyim. Bugün ayrıca duruma tuz biber olsun diye data’dan çanda dibi gördüğümü öğrenmiş bulunuyorum. Gerçi onun sınavına sıfır almaya gitmiştim altmışdört çok bile. Ama neylersin ki “under the curve”.

Şimdi …
İlk olarak tembel olduğumu kabul ediyorum. Aslında tam olarak bu değil tanımım “konjokturel tembel” daha uygun düşer sanırsam. Çok kereler okulda bir harf öğrenemediğim konuları kendim azmederek öğrenmişliğim vardır. Kılımı kıpırdatmam ekolü değilim yani. Buradaki tembelliğim ben bu işi takla atsam da kotaramam mantığından ileri geliyor. İngilizce ders dinlemek zaten yeterince korkunç bir de bundan üç tane olunca tek bir derste bile oh be şu cümleyi özne-yüklem kıvamında anladım diyemedim. Hâlâ did dedi past time modundayım.
Aslında bunlar bahane benim kafamda başka tilkiler var.
Yolun sonunu göremiyorum.. kimse benden yüksek lisans yapmamı bekledi, yapıyorum bitirmemi de beklemiyorlar bugün iş bulsam ve okul iş yürümez deyip okulu bıraksam kimseyi hayal kırıklığına uğratacağımı düşünmüyorum.
Burada kriz bana yarıyor..
Hali hazırda iş bulamadığımdan ( aramıyor değilim bu arada) elimizde bu var bunu yiyelim diyerek okula devam ediyorum. Ama.. nasıl olsa bu sevda uzun sürmez ben tadını çıkarayım hocalardan feyz alayım kütüphanede mest olayım şeklinde..

İtü resmi olarak ikinci yarıyılın sonunda atıyor. Şahsi kanaatim o zamana kadar bekleyip vakit kaybetmemek. Sonuçta akademisyen olmayacaksam ömür törpülememe ne gerek var. Üstelik bu dönem sonundaki ortalamam ile erasmusa başvurmayı düşünüyorum. Bu dönem fiyasko ile sonuçlandıktan sonra bir dönem daha sürünüp hasbel kadar yırtıp ikinci seneye vardığımda zaten unumu elemiş eleğimi asmış olmayacak mıyım? O zaman da kapılar iş bulmaya çıkmayacak mı? Yani bana öğrenciliğin yağı,sütü kaymağı neyi kaldı? Ne işime yaradı?

En iyisi yol alıp yıldıza düşey geçmek diyorum. Tekrar başlıyım iki güne dört ders alırım ben yıldızda. belediyeye de vasıfsız mühendis statüsünden kapağı atarsam işte benden istenen tablö. İstediğim bu mu bilmiyorum. Yok yok biliyorum bu değil ama itüde sürünmektense kulağa gayet hoş geliyor.

Bütün bu sürüncemelerin üzerine bir de tmkv çıktı karşıma. Aslında Allah’ın önüme sunduğu bir hediye. Tam olarak bu “hediye”.
Ama bu halis niyetli adamların emeklerini hak etmiyorum. Hay bahsetmeyeydim hayallerimden.
Ben bu adamlara üç ders aldım ikisinden kaldım benim suyum ısındı onlar beni kovmadan ben yıldıza geçeyim diye nasıl söyleyeyim.. Oysa çok büyük destek olacak insalardı. Ama ben kendi ellerimle sahip olduğum imkanları tükettim ve şu anda kara bir tabloyla karşı karşıyayım. Başarısız olmak ayrıca sinir bozucu. ama çok kalamayacağımı yeterince duyurmuştum sanırsam. kimse şaşırmaz heralde.

(Sayfanın ortasına çizgi çizdiğimden beri ne yazdığımı tam olarak bilmiyorum. Cümlelerin arasında bağlantı bile olmayabilir. )

hayatta en nefret ettiğim olaydır derste saatin geçmesini beklemek, günlerin geçmesini istemek. Yahu zaten sermayem ömrüm resmen bitsin diye heves etmekten başka bir şey değil. Şu anda notların açıklanıp bir ile iki aralığındaki ortalamamı görüp evet şimdi ne yapıyoruz demek istiyorum somut sonuçlara konuşmak istiyorum faraza şudur budur a planı b planı canım sıkıldı uydurduğum planlara inanmaktan. İzledim ben bunları be.

Bayramdan sonra iki vize bir ödev hemen arkasından bir sunumum var. Zaten sonra da dönem bitiyor ve finaller.
Dersler olarak halim içler acısı bu haldeyken ben şunu yapmak istiyodum bıdı bıdı bik bik konuşmak da anlamsız.
Davrandım mı? Kolları sıvadım mı?

Davrandım ulen. O data acquisiton and signal processing denilen zıkkım yüzünden boynumda kocaman bir çıban çıktı hâlâ acısını çekiyorum.
Yapmadım mı ödevlerimi? Yaptım. Geç verdim belki üstünkörüydü ama paralıyamam kendimi adım hıdır elimden gelen budur. MIT’e de koysalar böyle olurdum yıldız’a da . Yıldızda olsaydım bu çalışmayla ortalama bile yapardım belki de. Burası da “gayb”

Ve belki yıldızda hicabımla oturuyor olacaktım hocalarımın önünde….

Yazdığım onca şeyi geri dönüp okuyabilecek takatim kalmadı.

“Allah ilmi isteyene verir” darb-ı meselinin bana da vurması temennisiyle..

buraya kadar sabredene selam olsun…;)
03.12.2008 01:23:04

istanbul teknik üniversitesinin kütüphanesinden - dostumun en sevdiği mekan- kesitler




[ içeri buyrun ]

s.çakırgil

Bu dünyada ne var kelamdan daha derin...

bu bizim kaderimiz midir anlayamadım. Bir zamanlar Yeni Şafak alırdık, Ahmet Taşgetirenin yazısını sansürlemişlerdi ve Ahmet abi de bırakmıştı gazeteyi, biz de buna tepki olarak Yeni Şafak'ı bırakmıştık. sevgililer günü eki vermeye başlayınca zaten ne kadar da iyi ettiğimizi anladık :) bırakır bırakmaz kendimizi akit'mizin kollarında bulduk, evimize geri dönmüştük, tabii bu arada akit vakit hatta anadolu'da vakit olmuştu. şimdi ise çok değer verdiğimiz bir yazar Selahaddin Çakırgil. Her yazısıyla aydınlanma çağına girdiğimiz yazar. güzel insan. dolu insan. aydın insan. Hüseyin üzmez olayı bu vakit in başına daha çok iş açacağa benziyor. Selahaddin Bey e bu yapılmazdı. şimdi beni de düşündürdünüz vakit yöneticileri. ki ben bas bas bağırıyordum nereden geliyor bu vakitin gücü diyen septik insanlara, o imanın gücü diye! yine de tersini diyemem. ama bu cümleyi de aynı rahatlıkla kurabilir miyim bilmiyorum. Çakırgil bizim ailemiz için önemliydi. Türkiye için önemliydi. Müslümanlar için önemliydi. gazeteyi bırakmayı düşünüyoruz. ama artık kendimizi kollarına teslim edebileceğimiz bir alternatifimiz olmadan. zaman da geliyor gerçi eve, ama böyle bir aidiyet hissi olmadığı için çok mühim değil. zaman gazetesinin bir yazarıyla daha öyle duygusal bir bağ oluşturamadık :) çok değerli isimler var muhakkak - değerlerini ben biçemem tabii lki de, sadece bir saygı ifadesi-. ah vakit.. manşetten kınasaydın ya şu sapığı.. aydın doğan'ın resimlerinden biri alıp da..

velhasılı kelam modern zamanlarda müslüman olamk zor iş. hak ile batıl'ı ayırabilmek.

velhasılı kelam selahaddin eşçakırgil'in bir gazetede yazmıyor olması herkes için büyük kayıp. daha keşfetmediyseniz size de kayıp...
http://www.haksozhaber.net/news_detail.php?id=5776

Bu dünyada ne var kelamdan daha derin...
[ içeri buyrun ]

Etiketler

40ında 40 kadın (1) aalborg universitet (1) ah muhsin ünlü (2) ahlaksız (1) ahmet altan (1) ahmet kaya (1) ahmet muhip dıranas (1) alanis morisetti (1) andımız kaldırılsın (1) anna (1) arranged (1) aşk risalesi (2) attila ilhan (1) aynalar koridorunda aşk (1) azam ali (1) aziz nesin (1) barcelona barcelona (1) boys over flowers (3) cafe de flore (1) cahit zarifoğlu (10) can yücel (1) cemal süreyya (1) cevdet bağca (1) chaos 2001 (1) cihan aktaş (1) cv (1) dağcılık (1) DE LA FRAYEUR D’ÊTRE PLOMBIER BORGNE (1) dengeler adına (1) devendra banhart (1) documentarist (1) dostoyevski (1) dublörün dilemması (2) dutch chapel (1) dücane cündioğlu (1) edip cansever (1) elif şafak (1) elif şafak siyah süt (2) elveda oblomov (1) erdem beyazıt (6) eren safi (1) ergenekon şerefsizleri (3) eternal sunshine of spotless mind (2) everything must change (1) ey selahaddin (1) farif ferjad (1) fatma barbarosoglu (1) fight club (1) FİLİSTİN (10) filistin hamas islam (2) first lady (1) furkan çalışkan (2) furkan suresi (1) galata konak cafe (1) george benson (1) gökhan özcan (3) görücü usulü (1) hakan albayrak (2) hamlet (1) hayat iman ve cihad (1) ian dallas (1) ibrahim paşalı (1) ibrahim tenekeci (8) ihvani müslim (1) imam humeyni (2) imany (1) ismail kılıçarslan (1) ismet özel (13) izzet şahin (1) kadın (1) kafka (1) kardeş türküler (1) karnak kafe (1) kelam (1) keny arkana (1) killng me softly (1) kitaplarım (1) kolera (1) korkma ben varım (2) küçük prens (1) la haine (1) lale müldür (2) lara fabian je t'aime (1) le trio joubran (1) leman sam (1) leonard cohen (1) leyla ile mecnun turgut uyar (1) majid majidi (1) masal (1) mavi kelebek (1) mehmet efe (2) melek arslanbenzer (1) mızraksız ilmihal (3) mihrimah sultan cami (1) mo ghile mear (1) murat menteş (7) mustafa islamoğlu (2) mustafa kutlu (4) mustafa ulusoy (2) müslüm gürses (1) native deen (1) nazanbekiroglu (1) nazım hikmet (1) necib mahfuz (1) necip fazıl (1) NEDEN AŞK ACISI (1) nietzsche (2) nihat dağlı (1) nikos kazancakis (1) nurettin topçu (1) nurullah genç (1) obama (1) oğuz atay (1) old boy (1) one litre of tears (1) onegin letters (1) oruç aruoba (4) ömer hayyam (1) özdemir asaf (1) pink floyd (1) platon (1) pulp fiction (1) rachel corrie (1) reconstruction (1) samed karagöz (1) sartre (1) satrpialo (1) sezai karakoç (2) sin palabras (1) sonbahar (1) suleyman cobanoglu (1) sultanahmet camii (1) süleyman çobanoğlu (3) sünnet anlayışı şekilcilik (1) şarkılar (28) şıpsevdi sakız (1) taraf (1) tarık tufan (2) tekfurun kızı (1) the best of youth (1) the burning plain (1) tuluhan tekelioğlu (1) turgut uyar (1) tutunamayanların şarkısı (1) uçurtma avcısı (1) utopia (1) varlık ve teklik teoremi (1) vas mandara (1) with one voice (1) yarim senden ayrılalı (1) yavuz selim camii (1) yıldız hamidiye cami (2) yılmaz erdoğan (1) you will never know (1) yök (1) yusufilezüleyha (1) zeynep arkan (1) zeytin'in hayali (1) zorba (1)

Blog Arşivi